25 Şubat 2009 Çarşamba

KAPATTIM

Kapattım

Gözlerimi kapattım.
Görmemek için,kötülük çiçeklerini.
Kulaklarımı tıkadım.
Yalan sevda sözcüklerine.
Bir seni kattım kalbime.
Kan gibi,can gibi
Yaşamıma.
Yüreğime...

Sevgi Damlaları

SEBEBİM

Sebebim

Dün seviyordum.
Dünden evvelki günde
Bu günde seviyorum.
Yarın daha çok olacak bu sevgim!!!
Dün aşıktım sana.
Yarın daha fazla aşk taşıyacak.
Bu aşk hammalı bedenim.
Yer çekiminden ayrılmış
Bütün boyutlarda.
Bütün senelerde,saatlerde,anlarda
Seni seviyorum.
Evrenlere kavuşmuş,
Gönülle uçuyorum.
Var olmama sebep sevgi ise
yaşamaya sensin nedenim.

Sevgi Damlaları

HASRET

Hasret

Hasretim kar oldu
Yağdı
Güllerin dikeninden kanadı yüreğim
Esasında ne kadar çok severdim gülleri.
Güneş yaktı kavurdu..
Dağıttı bakışlarımı
Sensizliği vurdu kafama.
Fırtınada kayboldum
Savruldum.
Meltemi beklerken dağıldım..
Hançerler saplandı sırtıma..
Sana sarılmayı beklerken.
Kollarım açılmışken düştüm ...
Topraklar girdi ağzıma öpmek isterken.
Umutlar ekmeğim oldu.
Yerken düğüm düğümdüler bağazımda.
Rüyalarımda terketti.
Geceleri ,attı dipsiz kuyulara.
Çıkmaz yollara
Varılmayan sevdalara
Üşüdüm
Ateş istedim ısınmak için.
Yandım
Yandım ,
Kavruldum

Sevgi Damlaları

SENSİZ ZAMAN

Sensiz Zaman

Fırtınalarla savruldum senin güneşine !
Ben böyle girdim yörüngene.
Sıçradım, ışığına asıldım.
Deli deli yangınları üfledin yüreğime...
kavrayamadığım, bir başka türküydün.
bir başka sestin özentisiz sade.
Ayrı cephedeki sevgiliydin...
Uzaktaki bendin görüntüsüz.
Emilen bir hava gibi geçtim sana.
Bir soluk oldu yaşamıma umudun.
Bir acı zaman geçti gözlerimden,
Seni aldı götürdü sonsuzluğa.
Avuçladım sensizliği !..
Serptim yıldızlara...

Sevgi Damlaları

SUSMAK

Susmak

Susmak:Konuşmanin bir yönü,
degisik bir tavri
Bir yığın suçtan güzel
Susmak:Bazen büyük bir erdem,
Bazen büyük bir savasin sonu.
Savas yorgunlugu,belki zafer,belkide mağlubiyet.
Susarsin,korktugun için.
Susarsin,kazandigin için..
Susarsin,bilmediginden..
Susarsin,bildiginden
Bir sessizligin,senfonisini yazarsin.
Degisik renkte, degisik karekterlerde.
Hepsinde de sen varsin,
Senin sessiz, sarkilarin söylenmekte.
Varligindaki çokluklari bilmeden,
Çokluklar çilesini yumak yapmadan..
Uzatmadan gölgeleri ardindan!..
Susarsin.
Öyle bir susustur ki bu,
Tüm sesinle haykirmişcasina...

Sevgi Damlaları

HÜKÜMSÜZ

Hükümsüz

Keşke deniz kıyısında,
Kumlarda.
Yürümeseydim yalın ayak.
Arkama baktığımda,
Suların izleri yok ettiğini gördüm.
Artık geçtiğim yollar yok.
Kapandı ayak izlerim.
Geçmişimde,
Kimliğimide kaybetmiştim.
Bir gönül savaşında...
Hükümsüzüm !!!

Sevgi Damlaları

ÖZLEDİM SENİ

ÖZLEDİM SENİ..

özledim seni...
ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
beynimi uyuşturuyor özlemin...
çok sık birlikte olmasak bile
benimle olduğunu bilmenin
bunca zamandır içimi ısıttığını
yeni yeni anlıyorum
Yokluğun,
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp
mütemadiyen bir boşluğa
Sabahları seni okşayarak başlamaları
aksamları her isi bir kenara koyup
seninle baş başa konuşmaları özlüyorum;
oynaşmalarımızı,
yürüyüşlerimizi,
sevimli haşarılığını,
çocuksu küskünlüğünü...
Nasılda serttin başkalarına karşı
beni savunurken;
ve ne kadar yumuşak
bir çift kısık gözle kendini
ellerimin okşayışına bırakırken
Gitmeni asla istemediğim halde
buna mecbur olduğunu görmek
ve sana bunları söylemeden
'git artık' demek
'beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
kavuşacaksın mutluluğa'
demek sana nede zor
seni görmemek ve belki yıllar sonra
karsılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek....

CAN YÜCEL

AŞK ADIMLARI

AŞK ADIMLARI

Bilsem adını
yollara düşeceğim
kervankıran yollara!

1.
hangi rüzgarsa yüreğimin yelkenlerinde
sürükler suların ışıklı yolunda beni
iklimden iklime taşır, dönenceden dönenceye

kimdir beni böyle yörüngesine çeken
uzay taşları kadar karanlık ve yalnızken

bilirim, adı konamaz düşlerde yaşayanın
ansızın yerleşir yüreğimize büyülü gizemi
saklı çiçeğidir içten içe süren baharımızın

2.
önce denizler olmalı, ak denizler
kumsallarında koşup oynaşacağımız
çakılların çıtırtıları arasında
güneşin altında, çamların gölgesinde
önce denizler olmalı
ve unutulmuş koyları o denizlerin

teninde damlacıklar domur domur
yosunlara değmeli ayakların
bir ürperti gibi gezinmeliyim tüp diplerinde
birden ufuklar yıkılmalı ki
ötesi yurdu olsun sevgimizin

önce denizler olmalı, ak denizler
sözlerimizde suların yalınlığı
kavuşmalıyız iki ırmak gibi çağıldayarak
yataklarımız değişmeli coşkumuzdan
birbirimiz olmalıyız kimliklerimizden sıyrılarak

3.
ıssız bir köy evinde
ocak başında
türküsü olup gecenin
yeniden yakılalım
alevlerin dilinde

üşüdünse sokul bana
örtün olayım
dünyama sunulmuş biricik meyvem
haramım
seni koruyan kabuğun olayım
üşüdünse sokul bana

ıssız bir köy evinde
yüzlerimizde yalazların yansıması
geçelim çağların ötesine
iki masal kahramanı gibi
anlatılsın öykümüz
dilden dile

4.
yollardayız
eli elimde
fundalıklar arasından yürüyoruz
çiçekler öpüyor eteklerini

yollardayız
sevinci sağıyoruz günün göğsünden
üstümüz başımız çengi ışık
aşkın yolcularıyız

yollardayız
yüreklerimizde nice esinti
çiçek tozlarıyla yüklü
uçuyoruz düşlerin çavlanında

5.
kentin sokakları aydınlanıyor birden
yine yakalanıyoruz bakışların yağmuruna
kıskançlığın kıskacındayım
gir koluma
aç adımlarını
tenhalarda yürüyelim

haydi

yolumuz denizler olsun yoldaşımız martılar
birer çarpıntı gibi geçelim günlerin solgun yüzünden
esriyen yanımızda dalga dalga sevgiler
ardımızda anılarımızın açık sözlü yalınlığı
tenhalarda yürüyelim

haydi

en bildik sözlerle geçelim sevdanın çöllerini
bir ışık yağsın sonra sussun her şey
kanat vuralım yeşillikler arasında
solukları turunç kokan güneyli çocuklar gibi
tenhalarda yürüyelim

haydi

gümüş çizgilerini yoklayalım ufukların
sevginin yıldırımlarıyla yırtılsın içimizin karanlığı
yağmura hazırlanır gibi dolu dolu ve coşkun
tenhalarda yürüyelim

haydi

6.
söyle
hangi denizlerin çocuğusun
görüyorum yüzünde
tirşe mavi yansımalarını dip dalgalarının
bu aşk derinliğindir senin

7.
kaç aşkın günbatımını yaşadım
çekildim yıkıntılarımın içinde
yürüdüm anıların tozlarına bulana bulana
içim boz duman

-oysa sen
beni kaçırdın benden-
türkülendim ansızın
şimdi bütün uçurumların çiçek
ve bu aşk
bu aşk sevgilim
senin kadar gerçek!

HÜSEYİN YURTTAŞ

AKIL GÖZÜ

AKIL GÖZÜ

Seni bulmakdan önce aramak isterim
Seni sevmekten önce anlamak isterim
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
Sana hep hep yeniden başlamak isterim

ÖZDEMİR ASAF

20 Şubat 2009 Cuma

HELAL-HARAM

Gencin birisi Kabe’de hep,
- “Ey doğruların yardımcısı olan Allah’ım, Ey haramdan sakınanların yardımcısı olan Allah’ım, sana hamdü sena ederim,” diye dua eder.
Bu durum herkesin dikkatini çeker. Birisi:
- “Neden hep aynı duayı yapıyorsun, başka birşey bilmiyor musun?,” der.
O da anlatır:
Yedi sekiz sene önce yine Kabe’de iken içi altın dolu bir torba buldum. Tam bin altın vardı. İçimden bir ses:
- “Bu altınlarla, şunları şunları yaparsın” diyordu. Hayır dedim kendi kendime. Bu benim değil. Başkasının malı, kullanmam haram olur dedim. Bu sırada birisi
- “Şöyle bir torba bulan var mı?” diye bağırıyordu. Çağırdım onu.
- “Nasıl bir torbaydı? İçinde ne vardı?” diye sordum. Torbayı tarif etti ve “İçinde bin altın vardı” dedi.
- “Torban burada.” diyerek verdim. Adam torbayı açıp bana otuz altın verdi. Pazara gittim. Temiz yüzlü genç bir esiri överek satıyorlardı. Gencin temizliği dikkatimi çekti. Yanlarına gittim,
- “Bu köle için ne istiyorsunuz?” dedim. “Otuz altın dediler”. Adamdan aldığım otuz altını verip genci satın aldım. Bir iki yıl geçti. Genç çok çalışkan, çok edepli idi. Onu aldığıma çok memnun olmuştum. Bir gün onunla giderken karşıdan iki üç kişi geliyordu. Genç bana dedi ki,
- “Efendim, ben Fas emirinin oğluyum. Bu gelenler babamın adamları. Beni buldular. Senden beni satın almak isterler. Sen iyi bir insansın. Onlara otuz bin altından aşağıya satma.” dedi. O kişiler yanıma geldi.
- “Bu esiri bize satar mısın?” dediler. “Satarım.” dedim. “Altmış altın verelim.” dediler. Ben de “Olmaz.” dedim.
- “Sen bunu pazardan otuz altına almadın mı? Biz sana iki mislini veriyoruz” dediler.
- “Öyleyse gidin pazardan alın.” dedim. Arttıra arttıra yirmibin altına kadar çıktılar. Otuzbin altından aşağı olmaz dedim. Çaresiz kabul ettiler. Ben o otuzbin altın ile işyerleri açtım. Ticaret yaptım. Daha çok zengin oldum. Bir gün bana arkadaşlarım,
- “Çok zengin bir ailenin iyi bir kızı var. Babası yeni vefat etti. Onunla seni evlendirelim.” dediler.
- Ben de “Olur.” dedim. Nikah kıyıldı. Deve yükleri çeyizini getirdiler. Çeyiz arasında bir torba dikkatimi çekti. Kıza, “Bu nedir?” dedim.
- “İçinde 970 altın var. Babam Kabe’de bunu kaybetmiş. Bulan gence otuzunu vermiş. Kalanını da bana hediye etti. Çeyizine koyarsın dedi” diye anlattı. Demek ki bulduğum altınlar benim rızkım imiş. Vermese idim haram yoldan gelecekti. Şimdi helal yoldan yine bana geldi. Bana yardım edip haramlardan koruyan, nice nimetler ihsan eden yüce Rabbim’e hamd ederim.

http://serap1983.blogcu.com/

SANA BİR MAİLİM VAR

SANA BİR MAİLİM VAR
O, yaşanan gelişmelerin gerisinde kalmayanlardandı. Hatta, fazla ilerisine gidenlerden biri olduğu dahi söylenebilirdi. Hangi teknolojik yenilik olsa, onu herkesten önce öğrenip edinmeye çalışır; bunun kendisi için gerekli olup olmadığı, gerekliyse dahi ne kadar gerekli olduğu, nerede kullanıp nerede dur demesi gerektiği gibi konulara pek kafa yormazdı. En yeni aletler, en gelişmiş bilgisayar programları, en son keşifler.. o bu işlerin adamıydı. Arkadaşları ‘teknik adam’ adını takmışlardı bu yüzden kendisine.
Yaşadığı ülkenin internet denilen yeni gelişmeyle ilk tanıştığı yıllarda, bu gelişmeyle ilk tanışanlardan biri oydu. İnternete kendisini öyle kaptırmıştı ki, işten gelir gelmez bilgisayarın başına oturur, çoluk çocuğun yüzüne bakmadan önce e-mail var mı diye bilgisayara bakar bir haldeydi. En başta hanımı rahatsız olmuştu bundan. “Benim kumam bilgisayar” diye dert yakınmaya başlamıştı arkadaşlarına. “Kocam onun yüzüne bakmaktan bizi görmüyor.” Gün geçtikçe, arkadaşlarından da kocalarına dair benzer şikayetler almaya başladı. Birkaç kez, kocasına, internete kendini biraz fazla mı kaptırdığını sorgulamasını rica edecek oldu. Ama olmadı. İnternet ile dünyaya nasıl bir açılım sağladığını, dünyanın bilmem neresindeki insana chat yaparken İslâm’ı nasıl da anlattı kocası. “Bir kişinin bile imanını bu sayede kurtarmış olsak...” Kocasının internet hülyalarıyla yaşadıkları evin gerçekleri arasında bir uçurum vardı. Kocası bunu anlayacak durumda gözükmüyordu. O yüzden, kadıncağız, “Dünyaya açılım, eve karşı kapanım” gibi sözleri yalnız kendi kendine mırıldanıp durdu; bu çelişkiyi açma imkânını asla bulamadı. “Dünya kurtulurken evimiz gidiyor, bilmem neredeki hidayete gelirken çocuklar mahvoluyor” deme imkânını da.
Bu durum, yalnızca onu değil, çocukları da rahatsız ediyordu. Evin ufaklığı babasının kucağına birazcık oturup oynamak istese, “Hanım, alır mısın şunu? Şu an biriyle yazışıyorum” sözü duyuluyordu her keresinde. Ufaklığın olan bitenlerden haberi yoktu da, ortancayla büyük oğlanın durumdan pek memnun oldukları söylenemezdi. Büyük oğlan, en sonunda dayanamadı, aylardır doğru düzgün yarım saat konuşamadığı babasıyla onun anlayacağı dilden konuşmaya karar verdi.
O akşam eve gelip bilgisayara koşup internet bağlantısını kurduğunda, babası ekranda büyük oğlunun ismini gördü. “Sana mail’im var” diye bir e-mail yollamıştı oğlu. Baba, bu mail’i açma gereği bile duymadı. Açıktı herşey. Mahcup bir yüzle bilgisayarı kapadı, kararmış ekran karşısında birkaç dakika öyle oturdu, sonra yapması gereken doğru hareketi yaptı. O akşam da, sonrasında da. İnterneti yine kullandı; ama karısının ağzından “yeni kuma” tabirini bir daha duyan olmadı.

http://www.islamustundur.com

ÖNEMLİ OLAN VERMEKTİR

ÖNEMLİ OLAN VERMEKTİR

Yıllar önce hastanede calışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yasam şansı; beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Kucuk oglan ayni hastaliktan kurtulmus ve kaninda o hastaligin mikroplarini yok eden bagisiklik olmustu. Doktor durumu bes yasindaki oglana anlatti ve ablasina kan verip veremiyecegini sordu. Kucuk cocuk bir an duraksadi. Sonra derin bir nefes aldi ve:
-"Eger kurtulacaksa veririm kanimi "dedi. Kan nakli ilerlerken, ablasinin gozlerinin icine bakiyor ve gulumsuyordu. Kizin yanaklarina yeniden renk gelmeye baslamisti. Ama kucuk cocugun yuzude giderek soluyordu. Gulumsemesi bile yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu:
-"Hemen mi olecegim?" Kucuk;doktoru yanlis anlamis, ablasina vucudundaki butun kani verip olecegini sanmisti…

http://www.islamustundur.com/

YEŞİL ELBİSE

Yesil Elbise
Yolda karşılastığımızda ezan okunuyordu.
-"Gel seni camiye götureyim" dedim. "Bugün cuma biliyorsun."
-"Sende benim camiye gitmedigimi biliyorsun."dedi.
-"Biliyorum ama sebebini gerçekten merak ediyorum."
-"Ne bileyim,olmuyor işte. Hem pantolonumun ütüsü bozulup,dizleri cıkar diye endişe ediyorum."dedi.Gayri ihtiyari gülmeye başladım.
-"Herhalde şaka yapıyorsun. Bunun icin cami terk edilir mi?
-"Ciddi söylüyorum. Giyimime ve özellikle yeşile düşkün olduğumu bilirsin."dedi.
Gerçekten de öyleydi. Giydiği birbirinden güzel elbiseleri; mutlaka yeşilin bir başka tonundan seçer ve her zaman ütülü tutardı.
-"Peki" dedim. "Hayatında hiç camiye gitmedin mi?"
-"Çocukken dedemle birkaç kere gitmiştim. Hem o yaşlarda dizlerimin aşınacak diye herhalde endişe etmiyordum. Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum."
Söyledikleri beni son derece şaşırtmış ve bu konuyu açtığıma pişman etmisti. Daha sonra tokalaşıp ayrıldık. Onunla konuşmamızdan iki ay sonra; kendisinin camide olduğunu söylediler.Hemen gittim. Bahcedeki namaz saflarının en önünde duruyordu ve yine yeşiller vardı üzerinde . Yavasca yanına yaklaştım ve Kısık bir sesle:
"Hani camiye gelmiyecektin ?" dedim
Hiç sesini çıkartmadı. Çünkü musalla taşının üzerinde, yeşil örtülü bir tabut içinde yatıyordu...

http://www.islamustundur.com

KAN ARANIYOR

KAN ARANIYOR
Her zamanki gibi işi geregi İzmir'e gitmesi gerekiyordu. Ucağın kalkmasına daha saatler vardı. Ama yinede yola cikmisti. Soyle dusunuyordu:

-Her zaman tam vaktinde gidiyorum. Bir kez olsun erken gidip,Izmir'i gezeyim.Birkac saatliginede olsa gorecegim guzel yerler olmali mutlaka.

Bunlari dusunurken;o anda bindigi taksinin radyosunda bir anons yapildi:

-"Cok acele kan araniyor"
Ozel bir hastanede yatmakta olan bir cocuk icin kan araniyordu.Ustelik kendi kan grubundan.Bu anonstan 10-15 dakika sonra,adi gecen hastanenin onunden gectiler. Adam; "Acaba kan versem mi?" diye dusundu. Sonra bu fikrinden vazgecti. Nasil olsa bu anonsu bircok kisi duymustu. Mutlaka bir veren olurdu. Ustelik Izmir'i gezecekti. Saatinden erken gitmesi gerekiyordu.

Havaalanina gelmisti. Taksiden inip,icerde beklemeye basladi. Saatler ilerliyor,hala ucagi gelmiyordu. Sonra monutorde binecegi ucagin gec gelecegi yazildi. Cok sinirlenmisti. Izmir'i gezme hayali suya dusmustu.

Izmir'deki islerini tamamlayip, geri dondugunde radyodaki anons aklina geldi.Hastanenin ve hastanin ismini unutmamisti. Telefon ederek hala gerekliyse kan verebilecegini soyledi. Telefondaki kisi su cevabi verdi:

-"Gerek kalmadi beyefendi. Aradigimiz kan bulunamadi. Hastamizi kaybettik"

http://www.islamustundur.com

TEBESSÜM

TEBESSUM
Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi. Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Bu hava içinde yakin geçmiste kendisine yardim eden bir dosta tesekkür etmedigini hatirladi. Hemen bir not yazdi, yolladi. Arkadasi bu tesekkürden o kadar keyiflendi ki, her öglen yemek yedigi lokantada garson kiza yüklü bir bahsis birakti. Garson kiz ilk defa böyle bir bahsis aliyordu. Aksam eve giderken, kazandigi paranin bir parçasini her zaman köse basinda oturan fakir adamın sapkasina birakti. Adam öyle ama öyle minnettar oldu ki. İki gündür bogazindan asagi lokma geçmemisti. Karnini ilk defa doyurduktan sonra, bir apartman bodrumundaki tek odasinin yolunu islik çalarak tuttu. Öyle neseliydi ki, bir saçak altinda titresen köpek yavrusunu görünce, kucağına aliverdi. Küçük köpek gecenin sogugundan kurtuldugu için mutluydu. Sicak odada sabaha kadar kosusturdu. Gece yarisindan sonra apartmani dumanlar sardi. Bir yangin basliyordu. Dumani koklayan köpek öyle bir havlamaya basladi ki, önce fakir adam uyandi, sonra bütün apartman halki. Anneler, babalar dumandan bogulmak üzere olan yavrularini kucaklayip, ölümden kurtardilar. Bütün bunlarin hepsi, bes kurusluk bile maliyeti olmayan bir TEBESSÜMSÜN sonucuydu...

http://www.islamustundur.com

KURAN-I KERİM OKUYAN ANNE

İbretle okuyacaginiz bu olay Umman''da gerceklesmistir. Bir genc kiz odasinda müzik dinlemekteyken, anneside sesli bir sekilde Kuran-i Kerim okumakla mesgulmüs. Bu sirada annesi kizina müzigin sesini kismasini söylemis. Bunun üzerine genc kiz annesine bagirarak kendisinin susmasini istemis. Genc kiz annesinin onu dinlemedigini ve Kuran-i Kerimi hala sesli bi sekilde okumaya devam ettigini görünce hemen, insanlara rehber amaciyla indirilen kutsal kitabimizi annesinin elinden alip yirtar. O an gen c kiz alev alip yanmaya baslar. Söndürmek icin üzerine battaniye atar annesi. Battaniyesini kaldirdigindaysa asagida görülen ibretli manzarayla karsilasir. Genc kiz su an Hollanda'da bi hastanededir. Ailesi igne yaptirip öldürülmesini istiyor. Bu olay dünya basininda sizinde tahmin edebileceginiz nedenlerden dolayi pek yer almadi, fakat insanlar arasinda cok konusulmakta. Olayida bazi kaynaklardan duydugumuz kadariyla size anlatmaya calistik. Kuran-i Kerim'den ayetler: - "Kur'an okundugu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin" (Arâf, 204). - "Biz, Kur'an okundugu zaman, seninle ahirete inanmayanlarin arasina gizleyici bir örtü çekeriz. Ayrica, onu anlamamalari için kalplerine bir kapalilik ve kulaklarina bir agirlik veririz. Sen, Kur'an'da Rabbinin birligini yadettiginde onlar, canlari sIkIlmIs bir vaziyette, gerisingeri dönüp giderler" (Isrâ, 45, 46). - "Biz, Kur'an'dan öyle birsey indiriyoruz ki o, müminler için sifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnizca ziyanini artirir" (Isrâ, 82). - "Eger biz bu Kur'an'i bir daga indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan bas egerek, parça parça olmus görürdün. Bu misalleri insanlara düsünsünler diye veriyoruz" (Hasr, 21). Ben bu olaydan cok etkilendim arkadaslar,nekadar kotu oldugunu sadece o kiz bilir ya.Ama Kurani-Kerim'i atmasi cok yalnis bi haraket olmus.Sizinde bu konuda goruslerinizi merak ediyorum

http://hikayeler.enguzelsozler.com/

19 Şubat 2009 Perşembe

DÜŞÜNDÜREN SÖZLER

Akşam yemeğine geç ya da erken gelmemle içten ilgilenen bir kadın uğruna, bütün dehamı ve tüm eserlerimi, feda etmeye hazırım….
*Ivan Sergeyeviç Turganyev

Bazen küçük bir bakış, insana dünyaları verir. Bazen küçük bir bakış, insanı cehennemin derinliklerine yollar….
*Jean Jacques Rousseau

Bir genç kız 24 yaşına kadar hayatının erkeğine rastlamadıysa, dünyada ondan talihli insan yoktur…
*Deborah Kerr

Aşkı sıradan kadınlar yaşar. Güzel olanlar, kendilerini sergilemek için çalışmaktan, aşka zaman bulamazlar…
*Katherine Hepburn

Bir zamanlar erkeğin üstün olduğuna inanıyordum. Sonra evlendim. Karım buinancımı tamamen yıktı…
*Jack Lemmon

Bir kızın, daha akıllı görünmek yerine daha güzel görünmeyi tercih etmesi doğaldır. Çünkü, erkekler de her zaman, olduklarından daha kibar görünürler…
*Farah Fawcett

Zafer; savaşta kovalayan, aşkta ise kaçan erkeğindir…
*Napolyon Bonapart

Aşk, bir kişi ile geriye kalan herkes arasındaki farkın, çok fazla abartılmasıdır…
*Bernard Shaw

Aşkın gözü kördür derler… Yalan! Seven, sevdiğinde, başkalarının gördüğünün en az iki katını görür…
*Josh Billings

Sevgilim doğruyu söylediğine yemin ederse, ona inanırım. Yalan söylediğini bildiğim halde…
*William Shakespeare

Saat 7′de randevu verip, 9′da gidin. Yollara düşmemişse, artık sizi sevmiyor demektir… *Marlene Dietrich

Evlilik orduya yazılmak gibidir. Kışlada herkes şikayet eder ama “tezkere” bırakıp, kalanların sayısı o kadar çoktur ki…
*James Garner

Evlilik insana çok şey öğretir. Sadakat, sorumluluk, hoşgörü, anlayış gibi. Ancak bekar kalırsanız, zaten bunların hiçbirine ihtiyacınız olmaz…
*Burt Reynolds

ABD’nin First Lady’si maaş almayan tek devlet memurudur ve bir tek kişitarafından seçilir: Kocası…
*Nancy Reagan

Amerikalılar, özgürlüğün bedelini en yüksek ödeyen millet olmakla övürüler. Yalan değil. Boşanma istatistiklerine bir bakın…
*Jerry Lewis

Kadın fil gibidir. Herkes bakmayı sever. Ama kimse evinde beslemek istemez…
*Warren Beatty

Kadınlar, peruk, takma kirpik kullanırlar, Sonra da “Artık gerçek erkek kalmadı” diye şikayet ederler…
*Robert Redford

Mutlu evliliğin bir tek yolu var. O yolu bulduğumda, evleneceğim…
*Clint Eastwood

Evlilik, dünyanın en usta sihirbazıdır. Önünüze konan harika bir meze tabağını, kısa sürede kirli bir bulaşığa çevirir…
*Ryan O’Neal

Modaya uygun giyinmek çok kolay. Kadınlar için çok, erkekler için az giyineceksiniz o kadar…
*Angie Dickinson

Karımı asla aldatmam. Evde biftek beni beklerken, sokakta niye köfte peşinde koşayım…
*Paul Newmann

Genç kız, ideal erkeği bulma çabasından vazgeçip, bir koca aramaya başladımı, kadın olmuş demektir…
*Ruel Welch

Mutluluğu bulmak için değil, paylaşmak için evlenilir…
*Harry Emerson Fosdick

Başarılı bir evlilik, insanın pek çok kez aşık olmasını gerektirir… Aynı insana…
*Robert Wagner

Bir erkeğin sevip, sonra bırakmasında hiç sorun yoktur. Tabii iyi şeyler bırakmışsa…
*Ava Gardner

Kadını asla küçük görmeyin. Tabii yaşı ve kilosu dışında…
*Shelley Winters

Geniş ailelerin gücüne inanırım. Bu nedenle bir kadının en az üç kocası olmalı…
*Ali MacGraw

Bir erkek her kadınla mutlu olabilir. Yeter ki ona aşık olmasın…
*Oscar Wilde

18 Şubat 2009 Çarşamba

DÜŞÜNDÜREN SÖZLER

DÜŞÜNDÜREN SÖZLER

İnsanlar, gelmeleriyle yalnızlıklarını dağıtanları severler, gitmeleriyle kendilerini yalnız bırakanlara aşık olurlar.

Bir gün sıcakığı ile ısınabileceğin bir dost bulursan, seni kovsa da yanından ayrılma.Birinin soğukluğu sanada geliyorsa,üşümemek için bırak onu, sana sarılsada.

Her zaman mutluluğun doruğundayken gülünmez. Bazen sırf hayata gıcıklık olsundiye uçurumun kenarındayken bile gülümse.

Dostlarınla öyle yaşa ki düşman olduğunda hakkında söyleyecek sözleri olmasın.Düşmanlarınla öyle yaşa ki dost olduğunda yüzün kızarmasın.

Hayatın en güzel anı, her şeyden vazgeçtiğiniz zaman sizi hayata bağlayan biri olduğunu düşündüğünüz andır.

Dal, rüzgarı affetmiştir, ama kırılmıştır bir kere.

Kucaklamaya, kollarının yetmeyeceği bir ağac,bir tohumla başlar. En uzun yolculuklar bir adımla başlar.

Gerçek sevgiler ise küçük bir tebessümle başlar.

Değer verdiğin insan sana değer vermiyorsa,bırak kendi değeriyle kalsın.

Hayatta neyin önemli olduğunu keşfetmek için bir felaket beklememek gerekir

Dostlar ırmak gibidir; kiminin suyu az, kiminin çok... kiminde ellerin ıslanır yalnızca, kiminde ruhun yıkanır boydan boya.

Gülmek için mutluluğu beklersen, tebessüm bile edemeden ölürsün.

Karamsar olmak zor değil. Zor olan fırtınadan sonra bile, gökkuşağı gibi gülümseyebilmektir.

Yiğit dediğin, güreşte rakibini yenen kimse değildir,asıl yiğit, kızdığı zaman öfkesini yenen kimsedir.

En büyük zafer düşmemek değil, düştüğün zaman ayağa yeniden kalkabilmektir.

ÖZLÜ SÖZLER

» İster kral, ister köylü olsun, dünyada en mutlu insan evinde huzur olandır.
Goethe

» İyi adam olmak için kimseye fenalık etmemek yetmez,iyilik etmesinide bilmelidir.
Fenelon

» İyi görüneceğine, iyi ol.
Sallust

» İyi olan tek şey bilgi ve kötü olan tek şey de cehalettir.
Sokrates

» İyi söz söyleyen adamlar, herkesten fazla okuyanlardır.
Hoffman

» İyiliğin bilgisine sahip olmayana bütün diğer bilgiler zarar verir.
Montaigne

» İyiliğinize inanılmasını istiyorsanız,ondan hiç söz etmeyin
Blaise Pascal

» İnsan diliyle değil,yaptığı işlerle konuşmalı.
Stehr

» İnsan ne kadar çok kitap okursa o kadar çok büyüyeceğin! bilmelidir.
John Bangs

» İnsan ne kadar yükselirse, gönlü o kadar alçalmalıdır.
Cicero

» İnsan ne söylediğini bilmeli,fakat her bildiğini söylememelidir.
Namık Kemal

» İnsan, ancak sevdiğinden bir şey öğrenir
.Goethe

» İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah, Yardımcısıdır doğruların
Hz. Allah

ÖZLÜ SÖZLER

♥ Şanssızlığa katlanabiliriz , çünkü dışarıdan gelir ve tümüyle rastlantısaldır. Oysa yaşamda bizi asıl yaralayan , yaptığımız hatalara hayıflanmaktır.
Oscar Wilde

♥ Herkesin üç kişiliği vardır; Ortaya çıkardığı , sahip olduğu , sahip olduğunu sandığı.
Alphonse Karr

♥ İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur.
Mevlana

♥ Cehaletle deha arasındaki gerçek fark nedir biliyor musunuz? Dehanın sınırları var cehaletinse hiçbir sınırı yoktur.
Whoopi Goldberg

♥ Rüyaları gerçekleştirmenin en iyi yolu uyanmaktır.
S. M. Power

♥ Büyük adamların hataları güneş tutulmasına benzer, onları herkes görür.
Cucong

♥ Boş zaman yoktur boşa geçen zaman vardır.
Tagore

♥ Acınmaktansa kıskanılmak dana iyidir.
Heredot

♥ Düşman isterseniz dostlarınızı geçmeye çalışınız. Dost isterseniz , bırakın , dostlarınız sizi geçsin.
La Rochefoucauld

♥ Yirmi yaşındaki bir insan, dünyayı değiştirmek ister . Yetmiş yaşına gelince , yine dünyayı değiştirmek ister, ama yapamayacağını bilir.
Clarence S.Darrow

♥ Doğruluk sonsuzluğun güneşidir. Nasıl olsa doğar.
Wendell Phillips

♥ Büyük sıçrayışı gerçekleştirmek isteyen, birkaç adım geriye gitmek zorundadır. Bugün yarına dünle beslenerek yol alır.
Bertolt Brecht

♥ Sık ve çok gülmek; zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini, şefkatini kazanmak; dürüst eleştirilerin taktirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine katlanabilmek; güzelliği taktir edebilmek, başkalarındaki "en iyiyi bulabilmek"; sağlık
Ralph Waldo Emerson

♥ Herşeyi denerim; ama yapabildiklerimi yaparım.
Herman Melville

♥ Aşk bir kadının yaşamının tüm öyküsü, erkeğin ise yalnızca bir serüvenidir.
Madama de Stael
♥ Aşkın gizemi, ölümün gizeminden daha büyüktür.
Oscar Wilde

♥ Niçin hep birlikte barış ve uyum içinde yaşamayalım? Hepimiz aynı yıldızlara bakıyoruz, aynı gezegenin üzerindeki yol arkadaşlarıyız ve aynı gökyüzünün altında yaşıyoruz.
Aunius Aurelius Simachus

♥ Aşk hakkında herşey doğru, herşey yanlıştır. Hakkında söylenecek hiçbir şeyin saçma olmadığı tek şey aşktır.
Chamfort

ÖZLÜ SÖZLER

Özlü Sözler
"Fikirlerini ve söylediklerini asla kabul edemem..Ama onları söyleme hakkını ölünceye kadar savunurum.."
Voltaire

Açlıktan ölmek üzere bulunan bir köpeği kurtarınız, sizi ısırmayacaktır. İnsan ile köpek arasındaki başlıca fark budur"
Mark Twain

Adalet topaldır, ağır ağır yürür, fakat gideceği yere er geç varır.
Mirabeau

Akıllı adam aklını kullanır. Daha akıllı adam başkalarının da aklını kullanır.
Bernard Shaw

Akıllı görünme çabası, çoğu zaman akıllı olmayı engeller.
La Rochefoucauld

Akıllı kimsenin lisanı kalbindedir. Düşünerek söyler.
Hz.Ali (r.a.)

Akıllı konuşur, çünkü onun söylemek istedikleri var; aptal konuşur, zira kendinin bir şeyler söylemek mecburiyetinde olduğunu sanır.
Plato

Aklın güzelliği dil ile, dilin güzelliği söz ile, kişinin güzelliği yüz ile, yüzün güzelliği göz ile belli olur.
Yusuf Has Hacip

Alkış zayıfların amacı ve sonudur.
C.Colton

Alkışı en sessiz karşılayan,alkışı haketmiş demektir.
Emerson

Anı yazmak, ölümün elinden bir şey kurtarmaktır.
Andre Gide

Aptalın sevgisi, ayının sevgisidir; kini sevgidir, sevgisi kindir.
Mevlana

Ayakta ölmek, diz üstü yaşamaktan daha iyidir.
G.Washington

Bana "Seni anlamıyorum" demen hak etmediğim bir övgü, fakat senin de hak etmediğin bir sövgüdür.
Halil Cibran

Bana arkadaşını söyle,sana kim olduğunu söyleyeyim.
Cervantes

Bana bir harf öğretenin kölesi olurum.
Hz.Ali (r.a.)

Başarılarını gizlemek, en büyük başarıdır.
La Rochefoucauld

Başarının sırrı , uğraşılan konuya hakim olmaktır.
Benjamin Disraeli

Başkalarını hep bağışla, kendini hiç bağışlama.
Syrus

Başkalarının bilgisi ile bilgin olsak bile ancak kendi aklımızla akıllı olabiliriz.
Montaigne

Başkalarının kusurlarını tartarken, parmağıyla terazinin kefesine bastırmayan insan pek enderdir.
Baron Langenfauld

Başkası düştü mü "çürük tahtaya basmasaydı" deriz.Kendimiz düşünce,bastığımız tahtanın çürük olmasından şikayet ederiz.
Cenab Şahabettin

Başkasından üstün olmamız önemli değildir. Asıl önemli olan şey, dünkü halimizden üstün olmamızdır.
Hint Atasözü

Bende 1 yumurta var, sende 1 yumurta var. Ben sana 1 yumurta versem, sen bana bir yumurta versen, bende 1 yumurta sende 1 yumurta olur.Bende 1 bilgi var, sende 1 bilgi var. Ben sana 1 bilgi versem, sen bana 1 bilgi versen, bende 2 bilgi, sende de 2 bilgi olur.
Konfüçyüs

Bilgi bir ışık gibidir. Onu kullanırsanız daha parlak olur, kullanmazsanız söner.
Alexander Everett

İNŞALLAH DERSE YAKARAN,İNŞA EDER YARADAN

“...Birileri buna izin vermedi
Buralarda yaşamak izne tabi

”Can çekişiyorum zamanın kıskacında,sancılarım bana unutturuyor kendimi
Kayboluyorum ağrılarım içinde,etime bıçak gibi saplanıyor sızılarım.
Ne gelecek hayallerim aklımda ne bitmez telaşlarım…
Bazen sadece bir baş ağrısı yenik düştüğüm,bazen bir kaç derece fazlalık;ateş…
Bu kadar yeter çok önemli planlarımı (!) alt üst etmeye
Sonrasını geç !

Kıvranırken,ellerimi sıkıca bağlamışım kendime.
Elim uzanmıyor sevdiklerimin ellerine,onların ellerinde tutunamıyor.
Kendime anlatıyorum dertlerimi.
Yalnız kendim anlıyorum kendimi.

Ruhumda el çekmiş bel bağladıklarından.
Şimdiden devriliyor gibi “sarsılmaz” fikirleri
Boşuna yük etmişim aklıma bu zifirleri
Yeni yeni anlıyorum neden bu denli inlediğimi:

Baş ucunda beklerken hastalığın,
farkettim de bir kaç şeyi:
Sahi!Nerdeler hayallerim ? Nereye kaçtılar sicim gibi ?
Hele o ! O rutin işlerim. Hani olmazsa olmazlarımdandı.
İtiraf etsin hadi , gitti , gitti işte hepsi !
Umutlarım bile mi ? Ah evet ! Onlar yiteli çok olmuştu zaten.

Ve nihayet yalnızım işte !
Şimdi ne altında ezildiğim o bitmez telaşlarım
Ne kendisi gelmeden yorulduğum “gelecek hayallerim” yanımda.
Sadece ben varım hayatta.
Pek de yalnızlık değil aslında,”yalınlaşmak” denir buna.
Ve kendime geliyorum yakınlaştıkça aslıma.

Benimle olduğunu zannettiklerim…
Benden izin almadılar ki hayatıma girerken,izin alarak çıksınlar…
İzin alarak sahiplenmedim ki izin vererek bırakayım.
Kıtlıktan çıkmış ırgat gibi saldırırken tarlaya
Düşünmeliydim,bunların bir sahibi olacaktı aslında.
Gelip el koyacaktı tarlasına.
Ki ben kim olduğumu hatırlayayım.
Ve böylece tarladan çıkıp kalakalınca ortada
Aslıma dönüp kendime geldim haddimi bildim.
Her olayın merkezi sandığım ,
başrol oynadığıma kandığımdan beri
İşsiz güçsüz bir ırgattan pek de farklı değilmişim meğer.
Gözümde büyütüp kendimi işe yarar bildiğim ben
O ahmak adamın yaptığını yapmışım yıllarca.
Hani gemiye binmiş yüküyle de yol boyunca sırtından indirmemiş..
Benim yaptıklarım da o kadar ahmakçaymış aslında.
Dert edindiklerim,yük bildiklerim bırakıversem kendi hallerine gideceklermiş.
Sahiplenmeseymiş onları,sadece “emanet bırakıldıklarını” hatırlasaymışım.
Bu kadar yükün altında ezilmeyecekmişim.

Aciz olan benim,
Bir kollayanım olacaktı elbet kendimi dev sanmasaydım.
Emanet ağır yük! Değil ki sahiplik…
Bu yüzden ezildim işte,bir düzine cahillik
Kaldıracağım kadar verildi bana.
Daha fazlasına karışarak kendime eziyet eden benim.

Bunca şeyi anlayınca,”inşaallah”
,Çoktan dilimin en zarif duası oldu bile.
Yeniden kabul edilmenin beklentisiyle “inşallah” derken içten içe
Ne sunulan tarlalara baktım ne de başka bir şeye.

Zaten iyisinden bir tevekkül borçluyum rabbime

“inşaallah” dedikten sonra başlayan işe
Ruhum uyanıverdi,hani o yıllardır durmadan kıvranan
Sen de yeter ki onu an ,çünkü
İnşallah derse yakaran inşa eder Yaradan.

SENAİ DEMİRCİ

http://www.senaidemirci.net/

EN GÜZEL UYKU

"en güzel uyku" dünyadan uyanmaktır...

En güzel uyku, ashab-ı kehfin uykusudur. Öyle ya, uyandıklarında, uyuduklarından daha farklı ve daha güzel bir dünyaya uyandılar. Uyandıklarında, zalimlerin kahrolup öldüğünü gördüler. Uyandıklarında, şikayetçi oldukları küfür ve gafletin dağılıp yok olduğunu fark ettiler. Uyandıklarında, sayıca az da olsalar direnmelerinin ezici çoğunluğun zulmünü önlediğine tanık oldular. Uyandıklarında, cılız da olsa direnerek, varlığın toprağına attıkları gerçek tohumunun çiçek çiçek bahar a durduğunu bildiler. Paraları geçersizdi sadece, önemsemediler. Mevki ve makamlarını terk edip, uykunun aczine teslim oldular, zamanın lehlerine işlediğini fark ettiler. Bak ki, sen de her sabah, uyuduğundan farklı ve güzel bir dünyaya açıyorsun gözlerini. Uyandığında, seni kıyama durmaktan alı koyan yorgunluğunun dağılıp gittiğini gördün. Uyandığında, kalbini yaralayan, aklını iğdiş eden dünyalık telaşların bir göz kapağının ardında dur/ul/duğunu fark ettin. Uyandığında, tek bir secdenin bile yeryüzü ve üzerindekilerden daha kıymetli olduğunu bildiğin sabah namazı seccadesinin yanı başında buldun bedenini. Uyandığında, tek bir “Allah” deyişle ebedi saraylar inşa edebileceğin kutlu bir vaktin , seherin, kucağında buldun kendini. Uyandığında, unuttuğun bedenin, göz ardı ettiğin varlığın uyandığında yine yeniden sana verildi. Unutulmuşluğun kuyusunda unuttuğun, unuttuğunu bile unuttuğun, uyanmasan da uyanman gerektiğini bile bilmediğin o gidişten, gözleri de gönlü de açılmış biri olarak döndün. Uyuduğuna değmiş değil mi?

SENAİ DEMİRCİ

http://www.senaidemirci.net/

ONUR SÜVARİLERİ

Son iki yılımı gıybeti düşünmeye ayırdım. Okudum, okudum. Yazdım. Hani, denir ya, “elinde çekiç olan çivileri görür”müş… Ben de her sözde, her yüzde, her bahiste “gıybet”i okudum. Bir gün, bir dostum, öylesine “Ne kadar söz varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lâzım cancağızım” deyince hoplayıverdim: Mevlânâ, bu sözü, gıybet için söylemiş olmalıydı. Doğru ya, bütün gıybet sözleri “düne ait”ti. “Yeni şeyler söyleme”yi dert edinseydik, hiç gıybet etme fırsatımız olmazdı. Gıybetler geçmişi anlatır, dedikoduların hepsi “dün”den, “olup bitmiş”lerden söz açar. Kimse “şimdi”nin dedikodusunu yapamaz ki…Bir akşamüstü, Bediüzzaman Said Nursî’nin “her söylediğin doğru olsun ama her doğruyu söylemen doğru değil!” mealli sözüyle irkildim. Ah nasıl da bilememişim! Söylenmesi doğru olmayan bir doğruydu gıybet… Doğru söylemek bile “kardeşinin ölü etini seve seve dişlemek” gibi tiksindirici bir eylemden uzak etmiyordu beni. “Doğru”nun bunca eğrildiği bir başka yer yoktu! Derken, Hucûrat’ın 12. Ayetinin, tam da kitabın son sayfalarını bağlarken fısıldadığı Rabbânî nezaket çıkageldi. Ayet, gıybeti, “kardeşinin ölü etini seve seve dişlemek” açıklığında tanımlarken, hemen ardından “İğrendiniz değil mi?” diye bir iç dökümüne çağırıyordu. “Hoşlandınız değil mi?” deseydi eğer, tam da gıybetini ederek kardeşimize yaptığımızı bize yapmış olacaktı Rabbimiz. Bizi gözden çıkarmış olacaktı. Yaptığımız hatayı bize yakıştırmış olacaktı! Ne güzel ki, ettiğimizden tiksinmemizi bekliyor. Tiksindiğimizi biliyor. Tiksindiğimizi bildiğini de bildiriyor. Ne kadar da rahatlatıcı bir anlayışlılık haberi. “Size yakıştırmam bu günahı!” demeye getiriyor. “Sizden çıkmış olsa da, siz tiksinirsiniz bu eylemden!” “Aslını bilseydiniz, yapmazdınız aslında!” diyerek, bizi bulaştığımız çamurdan temizliyor. Oysa, bir insanı, kendisini savunamadığı yerde bir kusuru ile andığımızda, sanki o kusuru seve seve yapıyormuş gibi, sanki o kusurdan hiç pişman olmayacakmış gibi, sanki her yaptığı o kusurdan ibaretmiş gibi resmediyoruz. Kusuru kardeşimize hem yakıştırıyoruz, hem yapıştırıyoruz! Ne garip, bizim kardeşimize reva gördüğümüzü, Rabbimiz, kimse hesap soramayacağı halde, bize reva görmüyor. Ayrıca, insanı “kul” olarak sonsuzca onurlandıran bir sırrın kapısı da sürpriz biçimde aralandı. Meğer ki ne kadar kıymetliymişiz biz Rabbimizin katında. Öyle ellerin insafına bırakmazmış bizi! Öyle dillerin ucuyla lime lime edilmemize izin vermezmiş! Biz vazgeçsek bile hakkımızdan, O işin ucunu bırakmazmış! Çünkü, bir insan kendini “mümin” olarak tanımladığında, kendisini Allah’la ilişkilendirirmiş. Kimliğini Allah’la tanımlamaya başlarmış. Deyim yerindeyse, Allah’la markalanırmış. “Allah’ın kulu.” “Allah’ın mahluku.” “Allah’ın hayat verdiği.” “Allah’ın var ettiği.” “Allah’ın rızıklandırdığı.” Şu halde, o kişi, üzerinde taşıdığı markanın önemince dokunulmazmış. Kendisini Allah’la ilişkilendireni Allah dokunulmaz kılarmış. Onurunun arkasında dururmuş. Şerefini kollarmış. Hatası olsa da, günahı olsa da, özünde onu kıymetli bilirmiş. Dokunulmazlını kulunun kendisinden de çok önemsermiş. Böyle olunca, kulunun işitmediği, olmadığı, kendini savunamadığı yerlerde, Allah kulunun bütünlüğünü korur, dokundurmazmış…

“Gıybet bahsi de yetti artık!” diyorsanız, insafınızı uyandıracak son notum: İslam dışında, hiçbir medeniyette bir kişinin onuru, gıyabında bu kadar açıkça korunmuyor, öncelenmiyor. Elini kaldırmaz, diliyle itiraz edemez bir “ölü”ye saygıya davet ediliyor insanlar. Sorun “ölü”ye saygı değil sadece. Bir “ölü”ye saygısızlık yaparak saygınlığını kaybedebilecek diriler sorun ediliyor. Gıybeti edilenin onuru değil sadece, gıybet edecekler, arkadan çekiştirecekler, dedikodu yapacaklar da şerefsiz bir eylemden korunuyor, kollanıyor. Kendilerine yakıştırmayacakları, kendi gözlerinin içine bakmaktan utanacakları o bozguncu eylemden uzak tutuluyorlar. Hoyrat sözlere karşı bir onur savaşı ilan ediliyor. Vicdanla sıcak temasını kaybetmeyen bir toplum inşa ediliyor böylece. Sessizce. Ama sadece burada, bu topraklarda, “mümin”lerin olduğu yerde.. Başka bir yerde değil! Tam da burada!

SENAİ DEMİRCİ

http://www.senaidemirci.net/

BORÇ

BORC

Oldukca yasli bir adam, kendisi gibi kamburlasmip yere yanasmis bir agacin altinda agliyordu.Biraz önce irikiyim bir genc yanina sokulmus ve kendisinden iski parasi istedikten sonrabir de tokat atmisti. Yasli adami yere yikildigini görenler, hemen yardimina kosup:-Gecmis olsun dede. O serseri ne istedi ki senden?Adamcagiz, bir sey olmamis gibi toparlanmaya calisirken:-Eski bir borcum vardi, onu istedi. Yapmasi gerekeni yapti sadece. diye mirildandiCevresindekiler, ihtiyar adami yerden kaldirdiktan sonra eline bastonunu tutusturupaceleyle islerine kosustular. Herkes ayrildiginda, hadiseyi basindan beri görmüs olan bir delikanli onun koluna girerek: -Cok fazla hirpalandiniz. Agacin gölgesinde biraz oturalim mi? diye sordu. Yasli adam, yorgun bakislarini yukariya yöneltip:-Benim bu agacin altinda dinlenmeye hakkim yok yavrum, ve ölünceye kadar da olmayacak. diye yanit verdi.Delikanli, söylenenden birsey anlamamisti. Merakli gözlerle kendisine bakarken,onun tekrar hickiriklara boguldugunu farketti.Yasli adam; iniltiye benzeyen bir sesle:_Elli yil kadar öncesiydi. diye devam etti.Rahmetli babami, sigara parasi almak icin iste bu agacin altinda azarlamistim. Yani biraz önce evlâdimin beni dövdügü yerde.Delikanli ne diyecegini bilemedi. Ve simdi biraz daha bitkin görünen ihtiyarin sakinlesmesinibekledikten sonra, onu arabayla evine birakmayi teklif etti.Adam, titrek adimlarla yoluna koyulurken:-Evim oldukca uzaklarda yavrum. Ama ben yürüyerek gitmeliyim oraya.Babamin da onu azarladiktan sonra, üzüntüsünden yayan döndügü gibi.Hem sehir disindaki kabristana ugrayipbir Yâsin´le öpecegim ellerinden....

CÜNEYT SUAVİ

HER GÜNE BİR MEKTUP

Geç kalmış bir mektup benimkisi...Çok geç..Hani, hep kaygısı taşınılıp da bir türlü yerine getirilemeyen..Bugün ilk defa sana yazmayı deniyorum..İlk defa sana anlatmayı..

Biliyorum yazmaya çalıştıkça yine engel olamayacağım damlalarıma...Biliyorum ki ne kadar yazarsam yazayım yazdıklarım azaltmayacak özlemimi...Ne söylersem söyleyeyim söyleyemediklerim hep en fazla olacak..

Sen hayatımdaa en güvendiğim,enn inandığım,ilk beklediğim...Sen ilk özlediğim...Sevdiğim ilk adam....SEEENNN BABAAMM...Nasıl geçerdi zaman yanında sahi..Nasıl sıcacıktı kucağın...Nasıl da en korkulanlar sıradan olurdu yanında..Nasılda güvenliydi yanınHafif bir yağmur var dışarıda. Ve seni çok özleyen kendi büyük ama yüreği küçücük kalan bir kızın var içerde. Şimdi bir kere sarılmak için her şeyimi vermeye hazır. Hani söz vermiştik baba.. kaydımı sen yaptıracaktın. Seni üniversiteli babası yapacaktım. Hani söz vermiştin. Hep yanı başımda olacaktın. Şimdi öyle uzaksın ki.. öyle bir özlem ki yakan içimi. Nasıl anlatırım şimdi hepsini. Her BABA kelimesini duyduğumda karnıma yumruk yemiş gibi oluyorum... Önce gözlerim vurgun yiyor. Sonra da, yüreğimdeki vurgunlar kim bilir kaç defa yenileniyor. Anlamıyorlar baba, anlamıyorlar. Senden bahsedince, herkes geçtiğini sanıyor. Koskoca beş yıl oldu gidişine, bitti sanıyorlar. Saklıyorum baba, her şeyi saklıyorum annemden. Göz yaşlarımı, yüreğimi saklıyorum. Onun yanında ağlarsam o da üzülür. O yüzden hep kaçıyorum senden bahsedilince ya da konuyu değiştiriyorum.Öyle çok ihtiyacım var ki sana baba...Şimdi kış, çok soğuk..Kediler sokaklarda kaldı...Hatırlar mısın camın önüne gelen kediyi nasıl içeri almıştık..Annem kızacak diye endişelenmiştik biraz ama yinede bırakmamıştık onu dışarıda...Sobanın önünde iyice ısınmıştı.........

Neyi anlatayım ki baba, hangisini. Ya da sorularımı mı sıralayayım sana. Benim buz tutan yüreğimi kim ısıtacak. Ben mezun olunca kim gurur duyacak baba benimle.. Ben kime göstereceğim gururla diplomamı. Kin en zor zamanlarımda yanı başımda duracak. Düştüğüm zaman kim tutup kaldıracak baba. Kim her bişeyim olacak. Kim şehvetsiz şefkat gösterecek. Kim senin gibi uyandıracak sabah namazlarına. Kim korkulu kabuslarımdan uyandıracak?Yok, babacığım. Hiç kimse yok.. soldurdular gülünü, açmadan daha. Küstürdüler. Maskeyle dolaşan sadece bir beden. Ben seninleyim. Gurur duymanı istedim hep benimle. Hep iyi şeyler yapmaya çalıştım ve senin küçük kızın olduğumu hiç unutmadım.

Sana bol bol hediyeler gönderiyorum. İyi bir kul olmaya çalışıyorum ki iyi amel defterin hiç kapanmasın. Öğrencilerime o kadar çok anlatmışım ki seni, inan, keşke bizim babamız da öyle olsa diyorlar. Onlar da sana hediyelerini unutmuyorlarmış . Dualarını hep arkamda hissettim ve dimdik yürüdüm. Biliyorum bir yerlerden bakıyorsun bana ve söylediklerimi duyuyorsun. Senn.. Babammm. Unutma sakınnn. Hiçbir baba senin gibi olmadı, olamaz. Küçük kızın unutmadı seni ve hiç unutamazzzz. Seni çoookkk seviyorummm. Rüyama gelll ne olurrrrr:(((

SENAİ DEMİRCİ

http://www.senaidemirci.net/

YAŞLI TEYZE

Bir acelesi olduğunu, onu görür görmez anlamıştım. Sağanak hâlinde yağan yağmura aldırış bile etmiyor ve bükülmüş beline rağmen sağa sola koşuşuyordu.
Yanına sokularak:
— Hayrola teyzeciğim, dedim. Bir derdiniz mi var? Sıcak bir tebessümle:
— Buraların yabancısıyım evlâdım, dedi. Hastahane tarafına gidecek bir araba arıyorum.
— Biraz beklerseniz aynı dolmuşa binebiliriz, dedim. Oraya geldiğimizde size haber veririm. Teşekkür ederek yanıma yaklaştı ve küçük bir çocuk gibi şemsiyemin altına girdi. Nurlu yüzü yağmur damlacıklarıyla ıslanmış ve yanacıkları pembe pembe olmuştu.
— Torunlarımdan biri menenjit geçirdi, diye devam etti. Ziyaret saati bitmeden dolaşmak istemiştim. Saatime baktıktan sonra:
— 20 dakikanız var, dedim. Hastahane yakın ama, bu havada pek araba bulunmuyor. Durağa herkesten önce geldiğimiz için dolmuşa da rahatça bineceğimizi zannediyordum. Ancak araba yanaştığında, arkamızda duran 4-5 kişinin bir anda hücum ettiğini gördüm. içeriye doluşan ve arkadaş oldukları anlaşılan adamlara:
— İlk önce biz gelmiştik, dedim. Sırayı bozmaya hakkınız var mı? Ön koltukta oturanı:
— Hak istiyorsan Hakkâri'ye gideceksin arkadaşım, dedi. Hem oradaki haklardan K.D.V. de alınmıyormuş. Bu lâf üzerine attıkları kahkahalarla bindikleri araba sarsılmış ve sinirlerim allak bullak olmuştu. Sakinleşmeye çalışarak:
— Ben biraz daha bekleyebilirim, dedim. Ama şu ihtiyar teyzenin hastahaneye yetişmesi gerekiyor. Bu defa şoför lâfa karışıp:
— Teyzenin arabaya falan ihtiyacı yok be kardeşim, dedi. Okuyup üfledi mi hastahaneye uçuverir. Tekrar kopan kahkahalarla birlikte araba uzaklaşıp gitti. Yaşlı kadına baktım, tevekkülle susuyordu. 5-10 dakika sonra gelen bir başka dolmuşa onunla beraber bindim ve şoföre, teyzeyi hastahanede indirmesini söyledim. Yaşlı kadın, yapacağı ziyaretten ümitsiz görünmesine rağmen şikâyet etmiyordu. Üstelik trafik de yarı yolda tıkanıp kalmıştı Şoför:
— Yolun bu durumu hayra alâmet değil, dedi. Sebebini anlasam iyi olacak. Arabayı çalışır vaziyette bırakıp ileriye doğru yürüdü ve biraz sonra döndüğünde:
— Kısmete bak yahu, dedi. Bizden önce kalkan dolmuşa kamyon çarpmış. Heyecanla:
— Bir şey olmuş mu, diye atıldım. Yâni yaralı falan var mı?
— Herhalde, diye cevap verdi. Dolmuşta bulunanları, teyzenin gideceği hastahaneye kaldırmışlar. Göz ucuyla yaşlı kadına baktım. Solgun dudaklarıyla birşeyler mırıldanıyor ve sanki onlar için dua ediyordu. Şoför, koltuğuna yavaşça otururken:
— Kısmet işte, diye tekrarlayıp duruyordu. Sen kalk koca bir kamyonla çarpış. Hem de Türkiye'nin öbür ucundan gelen Hakkâri plâkalı bir kamyonla.

CÜNEYT SUAVİ

17 Şubat 2009 Salı

YALNIZLIĞIN BU TÜRLÜSÜ

Yalnızlığın Bu Türlüsü

Yalnızlığın bu türlüsünü hiç yaşamadım ben. Oysa bu yalnızlığın ilacının sen oldugunu biliyorum. Elimi uzatsam tutacağını, kaygılarla dolu saatlerin bir anda yok olacağını biliyorum. Sandığın kadar güçlü değilmişim demek ki! Konuşmak istiyorum. `Seni hiç sevmemiştim, sana değer vermemiştim` demek istiyorum. Ama çıkmıyor bu sözcükler ağzımdan. Tıkanıp kalıyor boğazımda. Nasıl söyleyebilirim ki bunu? Seni düşünmenin bile bana heyecan verdiğini nasıl inkar edebilirim? `Sen hayatımda değişik bir renktin. Değişiklik arıyordum, sen bana yaklaşınca uzak kalamadım` demek istiyorum. Oysa renklerin güzelliğini seninle keşfettim ben. Her renge senin adını verdim. Hayatımda bir değişiklik olduysa bu seninle geldi. Senden uzak kalmayı hiç düşünemedim ki! Sana yakın olmanın verdiği hazzı başka hangi duygu tattırabilirdi bana? `Çekiciydin, güzeldin. Bu yönünle etkiledin beni. Kişiliğin, kültürün, zekan hiç dikkatimi çekmedi` demek istiyorum. Bunun yalan olduğunu sen de biliyorsun. Sen yoktun; sözlerin vardı, kendini anlatışın vardı, hayata bakış açın vardı. Ve ben senin olmadığın zamanlarda işte bunlarla yaşadım. Şimdi `beni sadece çekiciliğin etkiledi` dersem kendimi inkar etmiş olmaz mıyım? `Kilometreleri senin için katetmedim. Sadece öyle zannetmeni istedim. Bir oyundu bu` demek istiyorum. Ama kendimi kandırıyorum. Çünkü ben o yolları içimdeki o tarif edilmez heyecanla aştım. Seni gördüğümde yaşadığım titremeyi gizleyebilmek için ne yapacağımı şaşırdım.Aslına bakarsan `ben aşka falan da fazla inanmam` demek istiyorum. Aşkın gücünün hayattaki başka hiçbir şeyden daha kuvvetli olamayacağına inanırken... Doğruları yüreğimin sesiyle bulurken... İnsanı insan yapan en önemli şeyin aşk olduğunu düşünürken... Aşka inanmam demek, ben hiç yaşamadım demekle eş anlamlı.Hayat hep seçenekler sunar insana. Ama her zaman en doğrusunu seçmek mümkün değil. Önemli olan yaşanan yanlış da olsa bundan yarına dair bir ders çıkarabilmektir. BEN ŞİMDİ YANLIŞI YAŞIYORUM...

Mehmet Coşkundeniz

SEVDİM İŞTE ÖTESİ YOK

Sevdim İşte Ötesi Yok
Ben seni kocaman bi yürekle sevdim. Gözlerim değil, yüreğimdi seni gören. Sen damarlarımdaki kana karışıp, geldin oturdun zaten. Sen, benim en değerli yerimde, yüreğimdi olmalıydın, orada kalmalıydın.

Çok aşka ev sahipliği yapan bu yürek, ilk kez bu kadar kolay kabullendi seni. Herhangi bir konuk değildin artık. Bu yüzden ne ağırlama faslı vardı, ne de uğurlama. O yüreğin gerçek sahibiydin.

Şimdi sonbahar, kışa giriyoruz ya... Ben dört mevsim baharı yaşadım seninle. Çiçek çiçek açtın yüreğimde. Gökkuşağı zayıf kaldı, senin renklerin karşısında. Taze bir yaparak gibi yeşildin. Açelyaydın pembeliğinle. Üzerine çiğ taneleri düşmüş sarı güldün. Kırmızıydın bir ateş gibi. Ve maviydin... En çok bu renkle anmayı sevdim seni. Denize tutkundum, denizi sensiz, seni denizsiz düşünemedim.

Seni severken dünyayı da sevdim ben, insanları da... Kendime bile dar gelirken, içinde herkese yer olan bir hayatın sahibiydim artık. En kızgın, en tahammülsüz olduğum anlarda bile, seni düşünmek yetti bana. İçimdeki sevinç yüzüme yansıdı, güldüm. Beni böylesine güldüren senin sevgindi ve ben kaygısız, içten gülüşün ne demek olduğunu, nasıl güzel bir şey olduğunu anladım seninle.

Her şeye rağmen sevdim seni. Güçlüydüm ve aşamayacağım hiçbir zorluk yoktu. Koca bir kente, koca bir ülkeye kafa tutabilirdim. Sen elimden tuttuğunda, patlama hazır bir volkan gibi hissederdim kendimi. Menzil sendin ve ben o menzile ulaşmak için önüme çıkan her şeyi yok edebilirdim. Sana ulaşmamı engelleyecek her şeyi eritirdim, kül ederdim. Sana ulaştığımdaysa sakin bir göle dönüşürdüm. Ve o göle bir tek sen girebilirdin.

Sevdim ve hayrandım da... Her halin çekti beni. Duruşunu, uyumanı, gülmeni, kızmanı, şaşkınlığını, saflığını, kurnazlığını, çocukluğunu, olgunluğunu sevdim. Sesini de sevdim suskunluğunu da. Küçük oyunlarını, kaprislerini, sitemlerini, korkularını sevdim. Seni ve o doyumsuz sevdanı, uçarı sevdanı anlatacak kelime bulamadım çoğu zaman. Sığmadın cümlelere ve hiçbir cümle seni yeterince tarif edecek kadar derin olmadı.

Seni severken yorumlamadım. Çünkü sen yaşam kaynağıydın. Her gün yenilendim. Seninle çoğaldım, büyüdüm. Eksik kalan neyim varsa tamamladın. Ölmeyecektim çünkü sen ölmezliğin ta kendisiydin.

Sevdim işte ötesi yok...

Mehmet Coşkundeniz

ALIŞKANLIK

Gitgide alışıyorum sana....

Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz...

Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin...

Yanımda olduğun zamanlar;

sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor,

alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun...

Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan...

Alışkanlıklar daima korkutur beni...

Düşün ki ben yaşamaya bile alışkın değilim...

Kendimi kendime alıştıramadım yıllardır...

Fakat şimdi sana alışıyorum...

Alıştıkça özlemim artıyor, daha yoğunlaşıyor.

Yalnız içimde garip bir korku var.

Sana alışmaktan değil seni kendime alıştırmaktan korkuyorum...

Bir gün sana şimdi verdiklerimden daha güzelini daha değerlisini verememekten korkuyorum...

Bir gün ansızın ölmekten ve seni,

bana olan alışkanlığınlayapayalnız bırakmaktan korkuyorum...

Oysaki her zaman ve günün her saatindeyanında olmalıyım senin...

Bana alışmış olmaktanpişmanlık duyacağın bir dakikan bile olmamalı...

Bütün zamanlarını zamanlarımla karıştırıpemsalsiz bir zaman bileşiminde yaşatmalıyım seni...Uykularda bile aynı rüyayı görmeliyiz.

Her şeyin ve her zevkin yarısı senin olmalı,

yarısı benim...

"Bana alış" demeyeceğim...

Nasıl olsa alışacaksın bir gün...

Şimdi çirkinliğimde güzellikler bulan gözlerin,

o zaman en güzeli görecek bende!

Alışkanlığınla,sevginle yepyeni bir "ben" yaratacaksın benden!

İlk defa sevilmenin ürpertileri içindeyim inan.

Sevgimle mukayese edebileceğim tek şeyi beni sevmende buldum...

Ömrümde kimse bana sevmenin gerekliliğini öğretmedi.

Kimseden sevgisini istemedim, verdiler almadım.

Bencildim bir zamanlar, sevmek benim hakkım diyordum.

Oysaki şimdi bir zamanlar hiç sevmemiş olduğumu kendi kendime biraz da utanarak itiraf ediyorum.

Asıl büyük sevgiyi seni sevmekte buldum ve sevgimsenin sevginle değerleniyor,

ayrı bir anlam kazanıyor...

Sevgin olmasaydı değersiz bir cam parçasıydım.

Sevginle bir aynayım şimdi.

Bana bakanlar baştanbaşaseni görecekler içimde...

Bir zincirin iki halkasıyız seninle anlıyor musun?

Aynı kadehte karışmış iki içkiyiz.

İki kelimeyiz seninle birbirini tamamlayan.

Her yerde iki olduğumuz için bir bütün haline geliyoruz durmadan...

Alışkanlığım devamlı sana çekiyor beni...

Durup durup dudaklarını öpmek geliyor içimden...

Saçlarını okşamak geliyor, ellerini tutmak geliyor...

Kokunun tenime sindiğini hissediyorum geceleri...

Teninin dudaklarımda eridiğini hissediyorum...

Boynunun en güzel yerini benden başkası bilemez artık...

Seni kimse benim kadar benimle bir bütün olduğuna inandıramaz....

Gitgide bu alışkanlığın içinde kaybolduğumu hissediyorum...

Beni yaşadığım zamanın dışına çıkarıyorsun.

Bir gün tarih öncesinde yaşıyoruz , bir gün bulutların üstünde...

Uzun süren bir baygınlık sonrasının o anlatılmaz baş dönmesi içindeyim...

Bütün merdivenler birbirine eklendiği zaman seninle vardığım yüksekliğe erişemez...

Açılmış bütün kuyuların derinliği içimde seni bulduğum yer kadar derin değil...

Alışkanlık kozasını ören bir ipekböceği gibi gitgide tamamlıyor bizi.

Emsalsiz bir oluşun içinde yuvarlanıyoruz.

Korkunç bir yangın başladı yüreklerimizde.

Özlem, kıskançlık, arzu ne varsa içimizde hepsi birdenbire tutuştu.

Alev almayan bir yerimiz kalmadı.

Alevlerimiz muhteşem bir kızıllığın içinde yıldızlara kadar uzanıyor.

Hiç bir su, bu ateşi söndüremez artık.

Nehirle, denizler boşalsa üstümüze hiç sönmeyeceğimizi biliyorum.

Bu yangın biz birer kor haline gelinceye kadar sürecek.

Önce bakışlarımız alıştı birbirine, sonra parmak uçlarımız...

Bu oluş tamamlandığı anda yeryüzündebizden güçlüsü olmayacak!

En mutlu olduğumuz yerde en güçlü de olacağız seninle...

Bu bir sonun değil bir varoluşun başlangıcıdır.

Geçmişteki tüm alışkanlıkların bana alışmanı önleyemez artık...

Ümit Yaşar OĞUZCAN

15 Şubat 2009 Pazar

BİR FOTOĞRAFA

BİR FOTOĞRAFA...

Karşımdasın işte...
Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.

Tıkandığım o an,
elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.

Bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
bitti artık hepsi...
Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
Bakış açım belli oldu yine.

Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
Dağlara çarptım her esişimde.
Yollara küfrettim her gidişinde.
Demiştim sana
hatırlarsan:
"Önemli olan
'zamana bırakmak' değil,
'zamanla bırakmamak'tır..."
Şimdi bana, geçen o zamanın
Unutulmaz sancısı kalır.

Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...

Nazım Hikmet

GİT

GİT

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

Git de şen şakrak geçen günlerime gün ekle,
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.

Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar

Madem ki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.

Hadi git, benden sana dilediğince izin,
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.

Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.

Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;
Oysa ki hep yedekte, hep elde var saymıştın.

Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,
Zannetme ki pişmanlık, mutluluk kadar ırak!

Sanma ki fasl-ı bahar geldiği gibi gitmez,
Sanma ki hüsranını görmeye ömrün yetmez.

Her darbene tehammül edecektir bedenim,
Gururum mani olur perişanıma benim.

Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.

Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
Sana gül bahçesini kim açar benden başka!

Hercai arılara meyhanedir çiçekler,
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!

Madem aşk tablosunun takdirinden acizsin,
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.

Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!

Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!

Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm,
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.

Korkulu düşlerimi yorumdan kaçıyorum;
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum.

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

CEMAL SÜREYA

BİLİYORUM SANA GİDEN

BİLİYORUM SANA GİDEN

Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini

Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki

Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği

Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki

Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri

Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi...

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri

CEMAL SÜREYA

BEN SANA MECBURUM

BEN SANA MECBURUM

Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.

Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorumİçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin

BOŞUNA

BOŞUNA

Sen yoksun.........
Boşuna yağıyor yağmur...
Birlikte ıslanmayacağız ki.....
Boşuna bu nehir......
Çırpınıp pırpırlanması.....
Kıyısında oturup göremeyeceğiz ki...
Uzar uzar gider..
Boşuna yorulur yollar..
Birlikte yürüyemiyeceğizki..
Özlemlerde ayrılıklar da boşuna
Öyle uzaklardayız..
Birlikte ağlayamayacağız ki
Seviyorum seni boşuna..
Boşuna yaşıyorum
Yaşamı Bölüşemiyeceğiz ki ...

GİTTİN

GİTTİN

Gittin...
Ben, arkandan sadece baktım.
Oysa söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki...
"Gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.
Gidersen sönecek içimdeki ateşve bir daha hiç kimse yakamayacak.
Gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi
O karanlıkta yolumu kaybedeceğim" diyecektim sana.
Konuşamadım...

Gittin...
Gidişini görmemek için gözlerimi kapattım
Öylesine acıdı ki içim, tutup koparsalardı kolumubacağımı bu kadar acı duymazdım.
Acım yaş olup akmalıydı gözlerimden.
Ağlayamadım...

Gittin...
Seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa
Tutkum seninle olmaktı, tutkum teninde erimek,tutkum hayatı seninle sadece paylaşmaktı.
Anlatamadım...

Gittin...
Gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden
Ellerim değil miydi her dokunuşumda seni ürperten?
Ürperdin yine biliyorum.
Bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini
Gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu.
Tutamadım.

Gittin...
Bir yıkım gibiydi gidişin
Sen adım adım uzaklaşırken benden
Çöküp kaldı bedenim olduğu yere
Nice terk edişlere dayanan yürek bu kez yenilmişti
Bu kadar zayıf değildim ben kalkmalıydım.
Kalkamadım...


Gittin...
Oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum
Hazırdım gidişine,
Kaçak zamanları yaşıyorduk
Zaman bitecek ve sen gidecektin
Bense, gidişinin ertesi günü
Hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım.
Başlayamadım...

Gittin...
Bir şey söyledin mi giderken?
"Kal" dememi istedin mi?
Son bir kez "seni seviyorum" dedin mi?
"Bekle beni döneceğim" diye umut verdin mi?
Beynim öylesine uğulduyordu ki.
Duyamadım...

Gittin...
Nereye gittiğin önemli değildi
Binlerce kilometre uzakta da olsan,
iki metre ötemde de fark etmiyordu.
Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu.
Kurtulmalıydım senden, bu yokluk duygusundan kurtulmalıydım.
Kurtulamadım...

Gittin...
Unutulanların arasına katılmalıydım
Anıları bir sandığa koyup hayatı bir yerinden yakalamalıydım.
Bu aşk noktalanmalıydı,
bu sevdadan vazgeçmeliydim.
Yapamadım..

Gittin…
Bir okyanusun ortasında tek küreği kaybolmuş sandalda
Dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi.
Bil ki; sevmekten vazgeçmedim seni,
Bil ki; seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde,
Bil ki; seni Unutamadım...

HASREİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM

HASRETİNDEN
PRANGALAR ESKİTTİM

Seni, anlatabilmek seni
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni
Namussuza, halden bilmeze
Kahpe yalana.

Art arda kaç zemheri
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım
Kaç leylim bahar
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım
Bir o yana
Bir bu yana...

Seni bağırabilsem seni
Dipsiz kuyulara
Akan yıldıza
Bir kibrit çöpüne varana
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin
Yitirmiş öpücükleri
Payı yok, apansız inen akşamlardan
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...

ATTİLA İLHAN

9 Şubat 2009 Pazartesi

WEB TASARIMI

Ağ Temelleri

Web Programcılığı

Ağ Temelleri
Bakır Kablolar
LAN Kablolama
TCP / IP ve IP Adresleme
Sistem Güvenliği

A ç ı k K a y n a k İ ş l e t i m S i s t e m i

Web Programcılığı

Açık Kaynak İşletim Sistemi - 1
Açık Kaynak İşletim Sistemi - 2
Açık Kaynak İşletim Sistemi - 3
G r a f i k v e A n i m a s y o n

Web Programcılığı

Görüntü İşleme - 1
Görüntü İşleme - 2
Animasyon Düzenleme - 1
Animasyon Düzenleme - 2

I n t e r n e t P r o g r a m c ı l ı ğ ı

Web Programcılığı

Internet Programcılığı - 1
Internet Programcılığı - 2
Internet Programcılığı - 3
Internet Programcılığı - 4
Internet Programcılığı - 5

W e b T a s a r ı m ı v e P r o g r a m l a m a

Web Programcılığı

HTML - 1
HTML - 2
Web Tasarım Editörü - 1
Web Tasarım Editörü - 2
Web Tasarım Editörü - 3
Web Tasarım Editörü - 4
Etkileşimli Web Uygulamaları - 1
Etkileşimli Web Uygulamaları - 2
Etkileşimli Web Uygulamaları - 3
Etkileşimli Web Uygulamaları - 4

http://www.megepbilisim.com/

WEB TASARIMI

Web tasarım

Webasarımıweb , tasarım,, matbaa yazılım ve tescil hizmetleri vermektedir. internet hizmetlerine odaklanan web sitemiz, yılların artan tecrübesi ve müşteri portföyü ile reklam hizmetleri ve marka tescil hizmetleri de vermeye başlamıştır ve halen günlük 200 ü aşkın web sitesi ziyaretcisi bulunmaktadır.Web sitemizde aynı zamanda elektronik ticaret ile alakalı bilgiler bulunmaktadır.

Her geçen gün gündelik hayatımızdaki yeri vazgeçilmez hale gelen web siteleri kurumsal, tüzel ve hatta kişisel platformlarda herkes tarafından arzulanan en etkin araçların başındadır. Düşük maliyetli kalıcı reklam imkanları, elektronik ticaret uygulamaları, kişisel ve genel bilgi paylaşımına imkan sunan forum sayfaları her bilgisayar kullanıcısının ihtiyaç duyacağı yada kendine uygun yapıyı arayacağı alanlardır web siteleri.

Peki etkin kullanılabilen bir web sitesi nasıl olmalıdır?
Web sitesi tasarlanırken yada kodlanırken nelere dikkat edilmelidir?
Web sitelerinde kullanılan yazılımlar neyi değiştirir?
Dinamik bir web sitesi nasıl çalışmalıdır?
Animasyonlu web siteleri neden daha ilgi çekicidir?

Bu sorular web sitesi sahiplerinin yada sahip olmak isteyen kurum, kuruluş yada bireylerin kafalarını kurcalamaktadır. Bey bilgisayar bu soruların tamamını müşterisine uygun çözümler sunarak en etkin web sitesi hizmetini kendisine hedef belirlemiş, tasarımdan programlamaya, test aşamasından uygulamaya giden her yolda bu temel ihtiyaçların tamamını karşılamaktadır.Bir web sitesi tasarlayıp programlamak kadar, o sitenin canlı kalmasını sağlamakta oldukça önemlidir. Güncellenen bilgilerle, yaşayan bir web sitesi oluşturmak o sitenin ölümsüzleşmesini sağlayacaktır.

Flash Web siteleri: Dinamik ve sabit yapı ile kodlanarak hazırlanan görsel öğe ve hareketlilik esasına dayanan web siteleri türüdür. Her platformda sorunsuz çalışması ( windows ve linux sunucularda ) Flash sitelerin popülerliğini arttırmaktadır. Flash sitelerin en önemli kısmı olan grafik tasarımın uygulamasında profesyonel hizmet sunan Bey bilgisayar, bu kalitesinin en yeni teknolojik uygulamalarla destekleyerek müşterilerine en güzel, en fonksiyonel ve en kaliteli hizmeti sunmaktadır. Flash uygulamaların yeni görsel öğeleri (banner, pop up vb.. gibi) için Bey bilgisayar müşterilerine periyodik güncelleme (aylık, 3 aylık yada yıllık ) hizmeti sunmaktadır.

HTML Web Siteleri:Düşük maliyetli çözümlerin en başında bulunan HTML web sitesi uygulamalarımız, müşterilerimizin standart web sitesi taleplerine en uygun çözümleri sunmaktadır. Müşterinin beğenisiyle oluşan grafik arayüz, hızlıca kodlanarak müşterinin beğenisine sunulur. Bu tip uygulamalar için Bey bilgisayar müşterilerine periyodik güncelleme (aylık, 3 aylık yada yıllık ) hizmeti sunmaktadır.

Dinamik Web Siteleri: En etkin web siteleri kategorisine sokabileceğimi dinamik web siteleri, müşteriler tarafından rahatça güncelleştirilebilen yönetim panelleri ile yaşayan web siteleri kategorisindedir. Site ihtiyaçları belirlenerek müşteri ihitiyaçlarına göre şekillendirilen yönetim paneli ile tıpkı Ms.Word kullanırcasına yazılarınızı, resim ve multimedya uygulamalarınızı web sitenize koyabilirsiniz. Aynı zamanda RSS yada XML gibi farklı sitelerden bilgi alma, bu bilgileri değerlendirerek siteniz koyma işlemlerini kolaylıkla sağlayabilir bir anlamda sizin elemanınız gibi çalışan bir web sitesi sahibi olmuş olursunuz. Bu tip uygulamalar için Bey bilgisayar müşterilerine periyodik güncelleme (aylık, 3 aylık yada yıllık ) ve yazılım geliştirme hizmetler sunmaktadır.

Web tasarım Nasıl olmalı?

- web tasarım firmanın kurumsal kimliği ile uyumlu olmalı.

- web tasarım hızlı olmalı

.- web tasarım iletişim kurmalı.

- web tasarım güncel olmalı.

- web tasarım etkileşimli olmalı.

- web tasarım özgün olmalı.

- web tasarım bilgi vermeli.

- web tasarım ilgi çekebilecek ve amacınızahizmet edebilecek bir yapıda olmalı.

- web tasarım ilgi çekici olmalı

- web tasarım erişilebilir olmalı

- web tasarım göze hitap etmeli

- web tasarım anlaşılabilir

Ülkemizin içinde bulunduğu mevcut ekonomik krizde ihracat yapmanın önemi oldukça büyükmektedirİhracat arayışında ise WEB sitesi üzerinden uzak pazarlara erişim hem zaman ve maliyet açısından oldukça iyidir.

WEB sitesini kullanarak ticaret yapabilmek için öncelikle “Internetin ticari gücünü ne kadar tanıyorum” sorusunu sormamız gerekiyor.

İnternetteki Pazar yerleri “Trade-point”ler bir ahtapotun kolları gibidir.


Bu Pazar yerlerinin bulunması ve orada şirketin ve ürünlerin görücüye çıkabilmesi için mutlaka uzmanlardan danışmanlık alınması gerekmektedir.


http://www.webtasarimiweb.com/

BİR ADIN KALMALI GERİYE

BİR ADIN KALMALI GERİYE

Bir adın kalmalı geriye
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır
Yalnızlığın peşinde kuvvet
Evet nihayet bir adın kalmalı geriye
Birde o kahreden gurbet
Sen say ki ben hiç ağlamadım
Hiç ateşe tutmadım yüreğimi
Geceleri koynuma almadım ihaneti
Hele nihavend hele buselik hiç geçmedi aklımdan
Ve hiç gitmedi bir topak kan gibi adın İçimin nehirlerinden
Evet yangın
Evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
Evet kaybetmenin o zehirli buğusu
Evet isyan
Evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
Sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
Bu sevda biraz nadan
Biraz da hıçkırık tadı
Pencere önü menekşelerinde her akşam
Dağlar sonra oynadı yerinden
Ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
Sen say ki yerin dibine geçti geçmeyesi sevdam
Ve ben seni sevdiğim zaman bu şehre yağmurlar yağdı
Yani ben seni sevdiğim zaman
Ayrılık kurşun kadar ağır gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
Yine de
Bir adın kalmalı geriye
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır
Yalnızlığın peşinde kuvvet
Evet nihayet, bir adın kalmalı geriye
Bir de o kahreden gurbet
Beni affet
Kaybetmek için erken
Sevmek için çok geç

KÜLLENECEĞİM PARÇA PARÇA

Külleyeceğim parça parça

İyi’ demek adettendir ya!
‘İyiyim’ dedim…
Değilim.
Anlatılması zor bir duygu içimde ki.
Her harf
Her kelime
Ve her cümle,olduğundan ya çok basit ya da daha karmaşık bir hale
getiriyor dilime getiremediklerimi.
Bir gün konuşmayı unutmak, sadece susmak istiyorum.
Bir gün susmayı unutmak, olur olmaz konuşmak istiyorum.
‘Kime, neye konuşursan konuş’ diyorum…
Yeter ki susma!
Hiçbir söz yetmiyor, beni ‘bana’ anlatmama…
Dinleyemiyorum kendimi, acımadan içim…
Dokunsalar ağlayacağım bir ömür boyu…
Ve değseler hüznüme, döküleceğim parça parça…
Bir anlık değil, boğulduğum bilinmezlik
.Acısı çıkıyor sustuklarımın.
Oysa ben iyiyim görünürde!
Anlamını içime çeke çeke mutluluğa erişemiyorum…
Ya hep ben fazla geldim ya da hep bir şeyler eksik kaldı…
Şimdi iyi olan ne varsa, üzerine çizgi çekemediğim kırgınlıklar sarıyor dört yanını.
Ve ben,
İyi olmanın eşiğinde, korkulara kapılıyorum anlamadığım bir biçimde…
Sebebim yok.
Belki de çok…
Biliyorum;
Ben bile kendimi anlayamıyorken anlaşılmayı beklemek, hayalden de öte
Ben kendimi,
Görmüyorum
Duymuyorum
Ve bilmiyorum…
Dokunsalar ağlayacağım bir ömür boyu…
Ve değseler hüznüme, döküleceğim parça parç

SESSİZ GEMİ

Sessiz Gemi


Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.


Yahya Kemal Beyatlı